31 Mayıs 2012 Perşembe

Tuvalet Günlüğü 2

^31 Mayıs 2012

Gece boyu yatağı ıslatmadan uyudu çok şükür. Saate bakamadım ama sabah ezanı okunuyordu ağladığında. Önceki gün 16,30 dan bu yana tuttuğu çişini lazımlığa yaptı :))) Çok mutlu oldum ilk defa yaptı çünkü. Ayrıca bu kadar saat tutmasından sonra rahatlaması da sevindirdi beni. Sabah ezanından bu yana hala yok çiş. Tutuyor biliyorum. Sık sık çişim geldi demesine rağmen yapmıyor. Bakalım nereye kadar gidecek.

Çişini yaptığında gece uyusunu bölemmek için ödüllendiremedim. belki uygun bir saat olsaydı ödülün aşkına bugün de yapabilirdi.

Tuvalette geçirdiğimiz zamanlar da çok eğlenceli ve keyifli olmaya başladı. Bugün kupkuruyuz vesselam.

Evet neredeyse on iki saat aradan sonra ikinci defa çişini lazımlığa yaptı. Adaptörü istedi önce sonra ne estiyse korktu ondan. tekrar lazımlığa döndük. Sanki sızlıyomuş gibi ağlamaklı vıyaklamalı alkış kıyamet eşliğinde zafere ulaştı :))) Şu anda ödülü olan dondurma yoğurdunu yiyor :)))

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Tuvalet Günlüğü 1

29 Mayıs 2012

Bu sabah kalkar kalkmaz bezi çıkarıp lazımlığa oturttum Esra'yı. Ve gün boyunca da ara ara oturttum. Henüz lazımlığa denk getiremese de epey çiş yapıp don kirletti. Her şeyin farkında, her şeyi konuşabiliyor ama sanırım beni denemek, sabrımı sınamak için altına yaptı sürekli. Yarının da böyle geçeceğini tahmin ediyorum. Bugün gergindim biraz. Esra'nın sürekli altını batırmasından değil. Batıkları çıkardıktan sonra Esra'nın giyinme faslından. İkindiden sonra kollarım kalkmıyordu iyice. Giyinmek istemiyor hiç ve nasıl bir kuvvetse öyle bir karşı koyuyor ki...

Bu defa kararlıyım Esra kuş. İnşallah beze veda edeceksin :)))


30 Mayıs 2012

Geceyi üç defa işeyerek geçirdi. Tuvalete tutsam da yapmadı.Allahtan yatağı ve üzerini temizlerken uykusunu açmadı. Gece süt istemesine rağmen vermedim.
Gündüz yine aynı rutinde, lazımlığı siftahlamadan devam ettik. Ancak altını kirletme sayısı daha da azaldı. Uykudan sonra babaannesi ve kuzeni gelince de bi defa altına yaptı. Saat 16,30 civarından sonra  ne lazımlığa ne de altına yaptı. Kaka iki gündür yok.

Bakalım bu gece nasıl geçecek?

24 Mayıs 2012 Perşembe

33 Yaş Hezeyanı

Bu aralar herkesi, her şeyi sorgular oldum. Özellikle de kendimi. Hele bir de kendimi. Didik didik, parça parça...

Sorgularken, didiklerken koyu renk gözlüklerimi takmamak isterdim ama elimde değil. Hata aramak değil. Daha farklı bir durum içimde yaşananlar.

Otuz üç yılın sorgulaması kolay kolay bitmiyor. Fırtına kolay kolay dinmiyor. Birilerini suçluyorum bazen, birileri beni suçluyor zaman zaman.

Verdiğim kararları tekrar sorgulayıp, pişmanlıkları denetliyorum. Rüyalara takılıyorum; içimden, bellemediğim belleğimin derinliklerinden kopup gelen fırtınaları onlarla açıklama çalışıyorum bazen çaresizce.

Sormayı, sorgulamayı severim aslında ama bu biraz ağır geldi, yüklüce...Otuz yaş bunalımı mı ki bu.. Adi ne olursa olsun çıkamadım işin içinden.

Tek başıma kalmak, kimseyle görüşmemek istiyorum bazen. İnzivaya çekilmek biraz. Aslında güçlü biriyim diyebilirim. Çabuk pes etmem. Sorunlardan kaçmayı sevmem. Aksine üstüne yürürüm. Bu mu yorgun düşürdü bilemiyorum?

Alış veriş yapsam geçer mi ki :))))

Not: kontrol etmeden yayınlıyorum düzeltmek istemiyorum hiçbir şeyi.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Akıllı Kız

Esra babasının bilgisayarını açmış rastgele tuşlara basarken suç üstü yakalanmıştır.
Babası kaşlarını çatmış, hafif azar boyutunda bir iki cümle söylemiş ve yine kaşlar çatık Esra'ya bakmaya devam etmektedir. Esra bu yüz ifadesini görünce kikirdemeye başlar.Babasıyla geçen diyalog şöyledir:

Esra: Kookma tatlım.
Baba: Neden karıştırdın, kızdım sana.
Esra kikirdeyerek sarılır, baba hala yumuşamamıştır. Öper. baba  bu öpücüğe dayanamaz ve o da sarılır.
Barış çubuğunu alan hanım bomba cümleyi kurar

Esra: Akıllı kız çeniiii  !!!

18 Mayıs 2012 Cuma

Yağmurlu Bir İkindi Üstü

İki gündür saatler geçmiyor sanki. Beklediğim biri ya da bir durum olduğundan değil,sıkıntıdan. Hani günlerden cuma olduğunu düşünüp sevinirsiniz ya, aslında perşembedir.Nasıl bir düş kırıklığı, azim kaybıdır bu duygu. Öyle bir şeydi işte iki gündür saatlerin geçmemesi...

Hava da ikindi üzeri iyice bozunca, hatta şimşekleri görüp gök gürültülerini de duyunca, evden de çıkamadık. İyi ki de çıkmamışız nasıl bir yağmurdur yağan. Allah dışarıdakilerin, trafiktekilerin yardımcısı olsun dedirtecek cinsten.

Peki biz ne yaptık: Tülleri bir güzel açtım kızımı aldım kucağıma. Şimşek çakması ve gök gürültüsü eşliğinde minik bir Fen ve Tabiat dersinin ardından bu doğa olayının keyfini çıkardık.

Esra: Anne bu ne?
Ben: Şimşek kızım.
Esra: Şimşek ne anne?
Ben (nasıl anlatsam düşünceleriyle): Gök yüzünde yanıp sönen ışıklar kızım.
Esra: Iııııı... Hiiii bu ses ne anne?
Ben gök gürültüsü kızım.
Esra: hmm tamam annadım.
Esra: ( numara yapması gülmemek için kendini tutmasından belli) Anne ben kooktum.
Ben: Korkulacak bi şey yok kızım.Gök gürültüsü bu çok güzel bi şey. Ben çok severim.
Esra: ben çeeeemedim ( sevmedim) anne. ( koynıma sokulur, bıyık altından sırıtmaya devam ederek sarılır, kendini koynuma saklar.
Ben onu derin derin koklayarak manzaranın keyfini çıkarırım.

Ne yalan söyleyeyim bu ahval ve şerait içinde ne trafiktekiler ne de dışarıdakiler aklıma bile gelmedi...

Herkese geçmiş olsun küçük çaplı bir sel geçirdi de İstanbul.Alt yapıyı yapmayanlar utansın diyeceğim ama çok yoğunlardır utanmak için ...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Esra'dan Haller

Zaman ne kadar da hızlı geçiyor.Geçerken bir çok güzelliği getirirken çoğunu da götürmekte.Bir fesleğen bile yetiştirmeyi beceremeyen ben bir evladın evde günden güne büyümesine, yetişmesine şahit oluyorum.

Minik can Esra 27 aylık. Her geçen gün daha da dillenip şenlendirmekte evimizi...Özellikle akran bulışmalarında daha bir dillenip şakımakta...



Esra artık bir şey isterken "lütfen" demeyi öğrendi :)) Çarşı pazar gezmelerimizin keyfini kaçıran onu isterim, bunu isterim yaygaralarında lütfenler unutuluyor ama ne yazık ki... her gördüğünü isteme aşamasında bu aralar. Sahiplenme duyusu mu gelişmektedir nedir. Çünkü "yatak benim", " ayı benim" gibi çıkışları var durup dururken. Bu dönemi de atlatacağız inşallah ...

"Seni seviyorum" diyor artık hem de durup dururken gelip sarılarak, gözünün içine bakarak. Bu lafı parka gidiş esnasında daha sık duysam da yalakalık olarak adlandırmıyorum :))

Esra'yı evire çevire sevmek, mıncıklamak, yoğurmak ne yazık ki imkansız.Hiç sevdirmiyor kendini. Biraz zorladın mı şiddete baş vuruyor ve yolmalara girişiyor. Hatta bunu yaparken " yardım edini kurtarın beni" diye de feryat etmeyi unutmuyor.

Artık güzel sıfatlarla hitap ediyor bize.. " Ben bunu istiyorum tatlım lüflen"  "Baba kule yap tatlım "

Bunların yanında giyinmeyi hiç istemiyor. Zorla bağrış çağrış giydiriyoruz. Hele çoraplar asla durmuyor ayağında.

Ağzında 17. diş patladı ve onun sıkıntılarını yaşamaktayız. Allaha şükür oldukça hafif sancılar, sıkıntılar yaşadık. Umarım düğer dişler de böyle gelir..

Kuşum benim seni çok seviyorum..


10 Mayıs 2012 Perşembe

ÖDÜL/ MİM


Bu simgeyi bir çok blogda görüyordum bana ne zaman gelecek acaba diye de meraklandım epey bi süre. Tam da ( kedi ulaşamadığı ciğeere mındar dermiş hesabı :)) amaan gelmezse gelmesin zaten almayanın hatırı kaldı diye düşünmeye başlamıştım ki sevgili arkadaşım Dr Vildan beni layık görmüş, kendisine teşekkür ediyorum efendim :))

Öncelikle ödülü verren arkadaşa teşekkür etmemiz gerekiyormuş. Ettim ama bir kez daha edeyim Teşekkürler doktorcum :)

Resim bloğa eklenmeliymiş. Ekledim efendim onu da :)

Ve bu ödülü 12 kişiye veriyormuşuz. 7 olsa da olur di mi olur olur :))) Haber de verdim efendim.

Nilüfer- kültür mantarı 
Sevdadan karakalem yazılar
İpeğin minik elleri
Kırmızı evin cadısı
Hayat melodisi
Annelik okulum
Ela, Toprak ve Biz

Kendimize ait 7 gerçeği açıklıyormuşuz:

1. Çok kolay sinirlenirim ama çabuk da sakinleşebilirim.
2. Sinirlenince küfrederim sonra da kendime kızarım ve kendimden utanırım.
3. Üst baş alış verişinden fobi derecesine gelecek kadar nefret ederim. Derin bir ihtiyaç yoksa ayakkabı dışında alışveriş yapmam. Bu konuda birinin bana el vermesi gerekiyor. çok sıkıldım bu huyumdan ama değiştiremiyorum. Gardrobum içler acısı.
4. Dağınık ama temiz biriyim. Dağınıklığım kafamın dağınık olmasından kaynaklanır.
5. Mesleğime dönmek istiyorum.
6. Sabah kalktığınzda fön çekmiş bir yastık icat edilmesini bekliyorum.
7. Denize bakınca çok rahatlarım.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Öğretmenlik mi O da NE?

Öğretmenlik itibarsızdır artık. Geçmişler olsun.

Çünkü canınızdan değerli yavrularınızı yetiştirsin diye emanet ederiz ona. İNSAN YETİŞTİRSİN diye. Cehaleti kaldırsın eşekliği baki kılmasın diye. İtibara ne gerek var ki.

Ben hatırlıyorum babam öğretmenimin önünde düğme ilikler kendisinden yaşça genç olduğu halde yüzü kızarırdı saygıdan. İp nerde koptu, gelenin gideni arattığı bakanları hangi nesil öğretmenler yetiştirdi ki bu kadar değersiz kılındık?

Canımız, kanımız evlatlarımızı İNSAN yapacak olanlara ne zaman hayvan gibi davranmaya başladık.

Berbat biri müfredat ve eğitim sisteminin açığını bireysel becerileri ile kapatmaya çalışan, sınav sisteminin körelttiği yaratıcılıkları kendi hür iradeleriyle ( yönetmeliklerin verdiği izin ölçüsünde) geliştirmeye çalışan öğretmen ne yazık ki uzun ve özenli uğraşların sonucu itibarını yitirmiştir.

Peki kendi öğrencilerini bile gözünü kırpmadan rant amacıyla zehirleyen bakan masum mudur?

Öğrenciye verilen ödevi özene bene kendisi yapan, bunu farkeden öğretmenin notu düşük vermesi sonucu çemkiren veli masum mudur?

Not istemek gailesiyle öğretmenler odasının kapısını aşındıran, evinden ve telefonundan sürekli taciz eden veli masum mudur?

Peki tüm bu sistemsizlik içinde VELİYE rağmen karanlıkta el yordamıyla evlatlara yol açmaya çalışan öğretmen suçlu mudur?

Peki ya öğretmenin canına kasteden veliler sanırım kanunlarımıza göre en masumları da onlar.

Önce doktorlar, şimdi öğretmenler yarın sıra kimde?

3 Mayıs 2012 Perşembe

SILA

İnsanın yaşadığı yerde eski arkadaşlarının olması nasıl bir şey? okuduğu okulların  önünden geçmek, yürürken tanıdık birilerini görmek ve onlara gülümsemek nasıl bir şey olabilir?Aşina insanlar, sokaklar, evler, çay bahçeleri, oyun alanları,pastaneler, postaneler, ağaçlar, sokak hayvanları....Her sabah güne uyandığında en az beş yıllık bir tanışıklığın olan bir kediyle göz göze gelmek ve artık o kedinin senden ürkmemesi nasıl bir şey?

Kendimi bildim bileli bir yerden bir yere gidiyoruz baba mesleğinden dolayı. Otuz yaşıma kadar bu hiç acı vermedi bana. hatta bir süre sonra ben darlandım aynı ortamda uzun süre bulunmaktan. Ruhum göz etmek istedi. Oysa şimdi 33 yaşımdayım ve artık aşinalık arıyorum derin derin. Zaman zaman pişmanlıklar duyuyorum neden bırakıp her şeyi de geldim buraya diye.

Velhasıl gri duvar gibi soğuk insan yüzleri görmekten yorgun ruhumu sıla özlemi aldı..

İyi de SILAM NERESİ BENİM?