1 Aralık 2013 Pazar

Çook Uzun Zaman Oldu

Çok uzun zaman olmuş yazmayalı... Yazmaya gerçekten zaman bulamayalı...

Zor ve yoğun günler geçiriyorum... Bunu da atlatacağız Allah'ın izniyle.

Sonuç: Özlemişim buraları ben :)))

5 Haziran 2013 Çarşamba

Bu Blogda Direniş Var


Büyük uyanışın şerefine...Tüm çapulcu, ayyaş ve marjinallerin şerefine

1 Haziran 2013 Cumartesi

Yine bir Mayıs günü yine uyanış... Gidemiyorum ama yüreğimi ve dualarımı gönderiyorum sizlere...

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Meslekten Soğuma Hikayesi

Bir insan mesleğinden nasıl soğutulur, biliyor musunuz? Ben bilmiyordum, öğrendim.

Biliyorsunuz bugün 29 Mayıs, yani İstanbul'un Kurtuluşunun 560. yıldönümü. Bu münasebetle sabah okulda törende bir öğrencimiz bizim hazırladığımız ( Sosyal Bilgiler Öğretmeni ve benim) bir konuşmayı okudu. Kısacık, İstanbul'un ve fethinin önemini anlatan bir yazı. Yazıyı aşağıya ekleyeceğim. Merak edenler okuyabilir. Yazıda Peygamberimizin İstanbul'un fethine ve fatihine yönelik övücü malum hadisine de yer verdik.Dikkat çekmiş efendim. Yazıda dini ögeler kullanmışız.Tatlı bir dille uyarıldık. Ve biz sözüm ona okumuş, sözüm ona aydınlık insanlara bu hadisin dini içerikli olmadığını siyasi bir hadis olduğunu falanını filanını anlatamadık.

İnsan dininden, dininin peygamberinden korkar mı ki ya... O yazı da Hz. İsa'nın, Hz. Musa'nın ya da başka bir peygamberin adı geçmiş olsaydı bu tepki verilir miydi merak ediyorum.

Atatürkçü olmayla dini ögeleri dozunda birleştiremeyen karanlık kafalı insanlar tarafından sansüre uğramaktan, uyarılmaktan, yönetilmekten usandım ben.

Atatürkçülük dinsizlik mi demek, Peygamberimizi ve dinimizi sevmek gericilik mi demek.
Neden insanlar iki harika duyguyu tek yürekte birleştiremezler. Nedennnnn...Lanet olsun böyle işe...


Merak edenler için yazı...

Bugün İstanbul’un, yani Doğu Roma’nın Türk oluşunun 560. yıl dönümüdür.

Sayın Müdürlerim, Değerli Öğretmenlerim,Sevgili Arkadaşlar,
İstanbul’un fethi herhangi bir tarihî olay değildir bu belde sıradan bir macera sonucu bir tesadüf eseri değil, yüzyıllar içinde oluşup, kökleşen bir ülkünün ve bu ülküye bağlı olarak gerçekleştirilmek istenen cihan devleti projesinin sonucudur. Bu projenin bir kolu Oğuz Han’a kadar uzanır. asıl kol ve heyecan İslam peygamberi Hz. Muhammed’in bir münasebetle “İstanbul elbette feth olunacaktır; onu fetheden hükümdar ne ulu hükümdardır, onu fetheden asker ne kutlu askerdir.” şeklindeki sözlerinden gelir. Bu işaret edici, müjdeleyici sözlerin arkasından bir dönem Arap orduları daha sonra da Müslüman Türk orduları İstanbul’un fethini daima gönüllerinde beslediler, büyüttüler, bu uğurda uzun seferlere çıktılar. Nihayet bu zafer Sultan II. Mehmet’e ve onun adında bu uğurda çarpışan Türk askerlerine nasip oldu.
Osmanlı devleti büyük bir  imparatorluk haline gelmiştir.Bu gözde şehir ise varlığını  imparatorluğun başkenti olmakla taçlandırmıştır.
II. Mehmet’e “Fatih” ünvanını veren bu zafer, sadece Türk tarihinde değil dünya tarihinde de büyük değişimlere yol açtı. Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ başladı.
Karanlık ve bir çağı kapayan, aydınlık yeni bir çağı açan İstanbul’un fethini her yıl 29 Mayıs günü kutluyor, bu güzel şehri bize armağan eden atalarımızı saygı ve şükranla anıyoruz.


Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Geç Kalmış Anneler Günü ve Karışık Bir Yazı

Nihayet okuldaki işler hafifledi. Son yazılılar da birikmeden ben birikmişlerimi teker teker yazayım...

Geçtiğimiz hafta anneler günüydü malum... Benim için yorucu bir hafta oldu ama sonuçları güzel oldu... Cumartesi günü kış boyunca hayalini kurduğumuz terasımızı süsleme girişimlerine başladık.Eksikleri olsa da iç acıçı bir havası olduğu doğrudur... Nasıl olmuş ?Çiçeklerim... En köşedeki papatya sırasıyla yanındakiler fesleğen, beyaz ve kırmızı karanfiller, sardunya ve yıldız çiçekleri... Yıldız çiçekleri İkea'dan. Renkli saksı altları Praktiker'den. Bu arada Praktiker Türkiye'deki şubelerini kapatıyor ve güzel indirimler var.



Bu takım da Praktiker'den...Epey de uyguna geldi...E yakıştı da ...

Ve gözümün bebeği sarmaşık gülüm. Hem de kokulusundan...

Bu anneler günü diğerlerine göre daha özeldi çünkü anaokulumuzun desteği ile kızımın ilk hediyelerini aldım...
Aslında Esracık bana sokaktan nereden bulduysa kopardığı yeşil bir gül yaprağı hediye etti kendi fikrince...Yani kızımın bana kendi isteği ile ilk hediyesi bir yaprak oldu.. Cüzdanıma saklamıştım ama hastane hastane gezerken kaybolmuş :(((
Bunlar da anaokulundaki etkinliklerden...Her ne kadar Esra'nın katkısı minnacık da olsa beni mutlu etmeye yetti...




11 Mayıs 2013 Cumartesi

Esra'dan İnciler

Uzun bir "Bakalla gideceğim beeeennnn,, ühhhhüüüüüüüü..." diyerek ağlama seansının ardından Esra nihayet susar:
- Anne çuçtum ben (sustum)
- Evet kızım sustun.Hadi aç ağzını da yemeğini ye.
- Peki anne ben neden anladım?
- Bilmem kızım, neden ağladın?
- Kendine sor bunu bakalım anne...

Gözler büyür büyür, anne ne diyeceğini bilemez,...

5 Mayıs 2013 Pazar

Pöfff

Zaman hiçbir şeye yetmiyor. Hem de hiçbir şeye...
Bahar geldi, evde yapılacak işler arttı,
Bahar geldi, okullardaki iş yükü arttı,
Bahar geldi, dengesiz havalar yüzünden hastalıklar arttı,
Evde bir hafta sonunun bir kısmında şöylece bacaklarımı uzatıp bir dinlenemiyorum...
Allah'ım ben mi beceriksizim...
İşler güçler eker teker gelin artık sıkıldım...

6 Nisan 2013 Cumartesi

Bir Kitap, Bir Film-Aşk ve Gurur

Okumakta geç kaldığım kitaplardan biri daha Aşk ve Gurur'muş  meğer. Jane Aurten'in yazdığı İngiliz Edebiyatının harikalarından bir dünya klasiği roman.

Martı Yayınlarından çıkan bu kitabı dizgi ve baskı hatalarıyla dolu da olsa  bir solukta okudum diyebilirim. Gururunu her şeyin üstünde tutan Bay Darcy ile ona hep ön yargılı yaklaşan Elizabeth'in aşk hikayesi... Aslında romanın isim çevirisinde sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Bence  isim "Gurur ve Ön yargı" olmalıydı. Çünkü aşk biraz ikinci planda kalıyor eserde. Asıl sütünde durulan bu iki kişinin bu kötü duygularından sıyrılmalarını ve bunun sonucunda büyük bir aşkın filizlenmesini anlatıyor.

Okumayanlara başka bir yayınevinden ve başka bir çevirmenden çıkmış bir baskıyı öneririm.



Gelelim Bu romanın filmine.. Eğer kitabı okumamışsanız önce filmi izleyin. Ben Matthew Macfadyen ve Keira Knightley'in oynadığı, Joe Wright'in yönettiği 2005 yapımı filmi, kitabı okuduktan sonra izledim.Önce izleseydim eminim çok daha keyif alırdım.

Özellikle Matthew Macfadyen'in oyunculuğu muhteşem. Geri sarıp sarıp defalarca izlediğim sahneler oldu. Film de kitap da hala hafizamda ve dipdiri...

Ben filmi bir kez daha izlemeye gidiyorum... İzlemek,  okumak isteyenler kaleye mum diksin...


31 Mart 2013 Pazar

Ve...

Ve minik fasülyemiz bizi terk etti... Allahım bizden daha çok sevdi demek...

27 Mart 2013 Çarşamba

Karmaşık...

Hayat tüm koşturmacası ve acımasızlığı ile devam ediyor. 
Adaletsizlikler, bencillikler ve kayıp ruhlar arasında kendimi şaşırmış durumdayım.Zaten peşimi bırakmayan ve ne kadar gücüm varsa alıp götüren bu hastalıklar silsilesi canımdan bezdirmiş durumda. Öyle ki rahat bir nefes almak, bir kahve molası vermek bile o kadar imkansız ki.
Geçen gün çok ilgisiz bir zamanda iki çocuklu hayatın getirilerine hazır mıyım diye düşünürken buldum kendimi. Oysa ben ilk günden bu yana doğum şeklimden tutun da cinsiyet alternatiflerine göre her şeyi dantel gibi kurmuştum kafamda.
Bu nerden çıktı şimdi? Hiç düşünmemiştim oysa şimdiye kadar. Yoksa bu danteli ince ince kurarken ihmal mi ettim karamsar yanımı. Karamsar da değil aslında, garantici, sağlamcı yanımı...

Ama ne olursa olsun kuzumu yine çok büyük bir heyecan ve hevesle bekliyorum... İlk defasındaki gibi, sanki ilk anneliğim gibi, acemicesine...

19 Mart 2013 Salı

Çok Önemli Lütfen Destek Olalım...

Çok sevdiğim bir arkadaşıma ait mesaj .İnşallah böyle böyle sesini duyurabiliriz.

Sevgili arkadaşlarım;

geçen hafta çarşamba günü 17 aylık kızım Azra'ya lösemi tanısı kondu. Grip gibi başlayan hastalık, biraz uzun ve zor bir süreç olsa da grip gibi de bitecek inşallah. Ama 3 yıl civarında sürecek tedavi boyunca zaman zaman kan/trombosit ihtiyacımız olacak. A (-) kan verebilecek arkadaşlarım (gece/gündüz farkederse onu da belirterek) bana mesaj atabilirlerse çok sevinirim. Kocaeli Tıp Fakültesi'nde tedavi gördüğünü ve ulaşımın bizim tarafımızdan sağlanacağını belirteyim. Şu an için acil ihtiyacımız yok, ama doktorları şimdiden liste oluşturmamızı önderdi. Teşekkürler.

ŞŞükran Yüksel tel no: 0 506 251 24 97

17 Mart 2013 Pazar

Fasülye :)

Yeni heyecanlar... Yeni tedirginlikler... Ailemizde güzel şeyler oluyor, olacak...Esra ve annesi yeni bir müjde ile heyecanlı ve ÇOK MUTLU...

8 haftalık bir fasülyemiz var bizim :)

ğrendiğimizden bu yana da tekrarlayan boğaz enfeksiyonuyla boğuşuyordum çok şükür çok daha iyiyim bugün. Bu nedenle bu haberi vermek biraz gecikti...İlaç da kullanmadığımdan uzadı da uzadı. Bİtkisel tedavilerin de riskli, olabileceğini bildiğimden uygulamadım ıhlamur ve bala devam ettik...

Neyse şimdi çok daha heyecanla gün sayıyoruz...

Dr Wildancım Çekiliş Yapıyor...

Drcuğum Vİldancığımm çekiliş yaparmış... Aslında çekilişlere katılmama kararı vermiştim ama hediyeleri çok güzel. Şeytanın bacağını kırar mıyım ki... He Dr cum :)

İlgilenenler buyursun bakalım tık tık...

5 Mart 2013 Salı

Esra'dan İnciler

Çok kötü hastayım, öksürdükçe boğazım yırtılıyor sanki. Kızımın bu duruma yaptığı yorum:
-Canım babam, başka anne gelsin mi ?

20 Şubat 2013 Çarşamba

Serenad-Zülfü Livaneli

Yarıyıl tatilinin ilk haftasında okuduğum bir kitap bu. Kitap listemin başında olmasına rağmen kısmeti okul kütüphanesinden ödünç alınmakmış. Bir solukta okuduğum kitaplardan biri.
Kitapta birden fazla tarihi olaya değinilmiş. Maya, üniversitede görevli, hayatın temposunda sıkışıp kalmış bekar ve çocuklu bir kadındır. Hayatı Alman Profesör Maximillien ile tanışıp ona refakat ile görevlendirilince birden değişir. Kendini bilmediği, tanımadığı bir hayatın içinde bulur. Hitler'in Yahudi katliamından tutun da mübadeleye ve diğer derin tarihsel gelişmelerle örülü bir akış...
Yazarın dilini bilenler bilir zaten akıcı ve rahat. Karakterler ve gelişmeler sağlam örülmüş. Mutlaka okunmalı..

19 Şubat 2013 Salı

3 Yaş da Bitti...

Fazla söze gerek yok fotolar anlatsın bakalım :D

Önce 17 Şubat günü büyük teyzemizde toplaştık ve mumlarımızı üfledik...Teyzemiz iki ay önce doğum yaptığı için ya gelemeyecekti ya da biz ona gidecektik.. Biz gittik.Kuzenler pek bi mutlu oldular..



Sonra da bu gün okulumuzda bir parti oldu...
Hello Kitty li konsepte Barbieli pasta... Kızımızın gönlünü yapalım dedik :D

Tütümüz nasıl olmuş...Benim elimden çıktı kendileri :D


Ellere bakar mısınız? :))

Geçen seneki doğum günü postumuz pek bi duygusaldı. Bu seneki ise biraz eğlenceli olsun dedim. Sevgiler...

8 Şubat 2013 Cuma

Keçeden İsim :)

Ben de en sonunda keçeye el attım. Bir cesaret deneyeyim dedim. Nasıl olmuş ?
Öncelikle yazıcının toneri bittiğinden harflerin kalıbını çıkarmak sıkıntılı oldu.  Wordde ismi yazıp kağıdı monitöre dayayarak kalıp çıkardım. gerisi kolay oldu zaten. Etrafına çiçek böcek bir şeyler koysam iyiydi aslında ama aynı kalıp çıkarma işkencesini onlar için yaşamak istemedim. Toneri doldurunca ekelrim onları da :)))

7 Şubat 2013 Perşembe

3. Yaşımızı Kutlamaya Hazırlanırken


Daha dün gibi ilk kucağıma aldığım, kokusunu ilk içime çektiğim dakika. Yaşım kaç olursa olsun hep dün gibi kalacak biliyorum. Canım kızımın üç yaşını doldurmasına on gün kaldı. Bu sene doğum günü hazırlıkları geçen senekinden daha heyecanlı. Esra bile ne olduğunu kavramasa da pastanın üzerindeki mumu üfleyeceği için çok heyecanlı. Anne hadi doğum günü kutlayalım, deyip duruyor.

Her sene olduğu gibi bu sene de evladım için ağaç diktirdim. Doğumuyla beraber sayarsak dördüncü senemiz bu ağaç dikiminde. Elimle dikmedim,  dikilirken görmedim, yerini yurdunu bilmem ama dikili ağaçları var kızımın hem de onlarca. Bu konuda TEMA Vakfı'na güvenim sonsuz.

TEMA'nın meşe kampanyası devam ediyor hala. Ben de dört yıldır bu kampanyadan palamut bağışı yapıyorum.Her yaşa yaşı kadar ağaç diyordum. Aslında hayalimdeki buydu. Oysa kampanyayı araştırdığımda sertifika göndermeleri için en az iki adet bağışta bulunmak gerekiyormuş. Meşe kampanyasında her adet dokuz meşe palamudundan oluşuyor. Adet fiyatı 5 tl.
Doğumuyla beraber hesaplarsak şöyle bir cetvel çıkıyor karşımıza:

Doğum: 2 adet (18 palamut)
1. yaş günü: 2 adet (18 palamut)
2. yaş günü: 2 adet ( 18 palamut)
3. yaş günü 3 adet ( 27 palamut)

Toplam: 9 adet ( 81 palamut)

İyi bir tablo bence.

Fidan bağışı en az beş fidandan başlıyor. Beşinci yaş günümüzde fidanlarla devam edeceğiz kısmetse. Bu da sertifikamız. Buunun aynından üç tane daha var. Postacı zarfı katlamasaymış iyimiş tabi.

Pasta için siparişimizi verdik. Hello kitty li kurabiyelerimizin siparişi verildi. Benim hazırlayacağım ve alacağım şeyler de tamam kafamda. Tütü yaptım kızıma. Ama fotosunu doğum günü postuna ekleyeceğim :)

Kutlama okulunda olacak. Pazartesi oalcağı için benim izin almam mümkün değil. Bizsiz bir kutlama yapacak kızım. Ama biz pazar günü yani gününde aile arasında kutlayacağız. Mumunu üfleteceğiz :)




4 Şubat 2013 Pazartesi

Mimlendim

Sevgili Nedime Beni mimlemiş.Cevaplamasam olmaz ama değil mi.. Biraz geç kaldı canım ama kusura bakma

Su an .............................çok sevinirim.
Yaz gelse ve deniz kıyısında olsam çok sevinirim.

Simdi ................olmak vardi.
Güzel ülkemin herhangi bir yerini geziyor olmak vardı ...

Nerede o eski gunler?
Ahhhh ahhh... Çocukluğum, ilk gençliğim...

............................ özlüyorum.
Bu aralar en çok çocukluğumu özlüyorum. Minnacık ayrıntılarla çıkıveriyor saklandığı köşeden.


Bugunlerde çok fazla dinledim
Bugünlerde en çok Alem FM Nihat'la Muhabbet ve Nihat'la Sivrisinek dinliyorum. Çalışırken her zaman denk getiremiyorum bu programları ya da baştan sona dinleyemiyorum bir türlü...

...............................nefret ederim.
Söz verip de sözünü tutmayan, bu durumu da çocuk avutur gibi geçiştirmeyi deneyenlerden ( kocamın bu huyundna yani )

Simdiki ruh halim:
Tembel hem de çok tembel...


Bu mimi yanıtlamak isteyen herkese gönderiyorum

30 Ocak 2013 Çarşamba

Esra Son Zamanlarda...

Esra ile ilgili çok şeyler yazamadım bu ara. Yazdıklarım da istediğim gibi geniş kapsamlı olmadı. Ben biraz Esra'nın son zamanlarda yaptığı aktivitelerden bahsetmek istiyorum. 

Esra Ekim ayında kreşin düzenlediği bir etkinlikle Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt adlı oyuna gitti. Oyun bize ve kreşimize çok yakın olan Gaziosmanpaşa Ferih Egemen Çocuk Tiyatrosundaydı.İlk tiyatro deneyimi olduğu ve yanında olamadığım için içim burkuldu ancak telafisini yaparım nasılsa diye düşünerek geçiştirdim...
Oyun bir kukla tiyatrosu idi. Anladığım kadarıyla Esra oyunu pek sevmemiş. Salonda oyun başlamadan önce yapılan anonslardan ürkmüş olmalı. Eve geldiğinde oyunla ya da geziyle ilgili hiç konuşmadı, sorularımı da öfkeyle karşıladı. Eyvah dedim, İlk deneyimi böyle olmamalıydı.Ertesi gün ilk işim gişeye gidip başka bir oyuna bilet almak oldu. Ama ne yazık ki en erken bir ay sonrasına yer bulabildim. Sürekli böyle yer bulma sıkıntısı var. Keşke koca koca çocuklar ( kastım 10-11 yaş) küçük yaş oyunlarına gelmese, yaşlarına uygun oyunlara gitse. Kızabilirsiniz belki ama ne işi var 13 yaşındaki çocuğun 3+ oyunda. Üstelik anne babasıyla birlikte. Bir eğitimci olarak çocuk için boşa zaman kaybı diye düşünüyorum. Gelişimlerini daha besleyecek oyunlar tercih edilmeli ve biz de yaş grubumuza uygun oyunlara kolaylıkla yer bulabilmeliyiz.

Neyse taa bir ay sonra anne kız birlikte ilk oyunumuza gittik : Kedi ile Palyaço.


Salonu daha görür görmez korktuğunu ve gitmek istemediğini söyledi. Biraz cesaretlendirdim ve velilere ayrılan bölümde birlikte oturduk. Yalnız bırakırsam korkar diye yanıma aldım. Gerçekten de o anons sesinden ürktü ve koynuma sakladı kafasını. Ve oyun başladığında ben Esra'yı tabiri caizse kolundan çeke çeke çıkardım salondan. Oyuna bayıldı ve iki ay geçmesine rağmen hala gitmek istiyor o oyuna. Avrupa yakasına geldiğinde tekrar gideceğiz takibimizdesin Kedi ile Palyaço :)) Çünkü biz seni izlerken "hahhahahalarla güldük." Büyüyünce ne olacaksın, sorusuna "Palyaço" yanıtlarını verdik...

Üçüncü oyunumuz ise Karagöz Tatlıcı.
Kedi ile Palyaço'dan o kadar etkilendi ki sevmemek için gittiği oyunu tabii ki sevmedi. Aslında çok şirin bir gölge oyunu. Uzun zaman olmuştu izlemeyeli. Ama sevmedi gelgelelim. Bu ay ise bize uygun oyunlarda yer bulmaya çalışıyoruz hala :(



Esra yine kreşle bir ilki yaptı benim bile gidip görmediğim Oyuncak Müzesine gitti :)))
Fotolardan anladığım kadarıyla keyifli bir gezi olmuş. Ama evde çok bahsetmedi gittik, geldik dedi o kadar.


Ve kreşteki mutfak etkinliğinde son perde. Bu tabaktakilerin hepsi silinmiş süprülmüş. Ben evde hala bir dilim mandalina için peşinden koşuyorum :(

Şimdilik bizden bu kadar sevgiler...

29 Ocak 2013 Salı

Çarpı İşi Kuşlu Pano

Eski dostum çarpı işi özlemişim...
Bu panoyu bir iki blogda görüp beğenmiştim ama blog isimlerini kaydetmeyi unutmuşum.Kasnağın dışında kalan kısımların nasıl toparlanacağı konusunda bir fikrim yok el yordamıyla neler çıkacak bakalım

25 Ocak 2013 Cuma

Sen Neden Büyüdün Anne?

Bu sabah saat sabah altı civarı uyandı kuzum. Üzerini  kreş için giydirdim ve tekrar uyuması için yatırdım. Kokusunu çeke çeke saçlarını okşadım ama çenemiz açılmıştı bir kere. Sorular, sorular...

Ve can alıcı soru en sona saklanmış meğer: Sen neden büyüdün anne?

Gel de cevapla bakalım...

Ben istemedim ki yavrum büyümeyi. Elimde kalsa hep çocuk kalırdım. Hep cıvıl cıvıl, rengarenk... Hayatı tüm ağırlığıyla yüklenmek ve bu yükün altında ezilmek hiç de iyi değil kızım. Çok yorucu ve zor. Yaşamak, nitelikli yaşamaya çalışmak, verilen bu ömrü ziyan etmeden yaşamaya çalışmak çok zor.

Kadın olmak, anne olmak çok zor kızım ama zorluğunun yanı sıra yeryüzündeki her şeyden de daha keyifli. Zaman zaman hayat, akışı içinde göstermiyor o keyfi ama sana sarıldığım, kokunu içime çektiği anlardaki gibi sonsuz huzur da duyuyorum yaşamdan.

Sen de acele etme büyümeye yavrum. Acele etme ki gözlerindeki gökkuşağı hep orda dursun...

Diyemedim.

Çok yemek yediğim için büyüdüm diyebildim sadece. Tüm bunlar boğazımda düğümlenirken sabah ezanı ile birlikte senin "Görüşürüz annecim" dileklerinle yola koyuldum sana yürüyen bebek parası kazanabilmek için.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Suzan Defter- Ayfer Tunç


Çok uzun sürdü ama nihayet bitirebildim. Araya yazılı okumaları, not girişleri derken elimde süründü durdu. Ayfer Tunç'u daha önce neden okumadığıma hayıflandım. Ne kadar güzel bir dili ve üslubu varmış oysa. Kitabı çok sevdim. Kalem elime geçirebilseydim altını çizeceğim çok cümle vardı. ( Minik kalem canavarı elimin altındaki tüm kalemleri sahiplendiği ve ben de okumanın keyfinden kendimi alamadığım için çizemedim ikinci okumada kesinlikle affetmeyeceğim cümleler var.)

Kitap iki farklı kişinin günlüğünden oluşuyor. İçeriği hakkında çok bilgi vermek istemiyorum ama iki hayat da sıradan değil. İkisinin de çok ortak noktası var ve birbirlerinin hayatlarından teğet geçiyorlar. Ama anlatım çok ustaca ve çok akıcı. Bir yudum su gibi  kitap.

Yazarın öykü kitabına aldığı bir öyküymüş aslında. Sonradan ayrı basımı yapılmış. Yazarın buna izni olmuş mu olmamış mı bilmiyorum ama iyi ki de ayrı basılmış Yoksa tanıyamazdım bu kitabı. En son Füruzan 'ın Gül Mevsimidir adlı üç öyküden oluşan kitabını bu kadar beğenmiştim.

Okumayanlar için kesinlikle öneriyorum. Kütüphanelerde mutlaka olması gereken bir kitap.

14 Ocak 2013 Pazartesi

Esra'dan İnciler-2

Sabah 05.30'da uyanan minik kuşumu tekrar uyutamayınca Kreş için hazırlayayım bari dedim. ( Ben evden erken çıktığım için babası hazırlıyor kreşe ve son zamanlarda zorlanıyor.) Kıyafetlerini görünce başladı ağlmaya:

-Anne ben okula gitmiycem, sen de gitme, tatil yapalım. Hüüüüüüüü
- Ama annecim benim gitmem, para kazanmam lazım.
Bu lafı duyunca aniden sustu ve gözleri parladı:
- Bana yürüyen bebek  mi alacaksın yoksa?
- Evet kızım...

Üst baş giydirme tamamlanınca, az daha da zamanım olduğunu görünce biraz yanına uzanmak ve uyutmak istedim ve bomba geldi.

- Anne uyumasana, git para kazan...

Bir yürüyen bebeğe satıldım vesselam...

11 Ocak 2013 Cuma

Gizli Özne-Nihan Kaya


Okudum,bitirdim bu kitabı. Ancak okuyan biriyle kitap hakkında konuştuktan sonra anladım diyebileceğim. Psikolojik bir kitap. Anlatım şahane ancak sanırım benden kaynaklanan nedenlerle anlamadığım yerler var.
Böyle olunca da sinir oluyorum işte kendime.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Esra'dan İnciler-1

O kadar hızla büyüyorlar ki çocuklar. Büyürken de kendilerine özgü gelişimleriyle şahane inciler saçıyorlar etrafa. Hele de dillenmişlerse... Bu başlık altında Esra'nın bize bol bol saçtığı incileri derlemek istiyorum. Tabi hızına yetişebildiğim kadar :))

Yemekteyiz.Söylemesi ayıp yemekte balık var. Esra'nın yediği ikinci balığın son lokmaları. Onları da yedirebilmek için boş çırpınışlarım:

- Hadi kızım bak balık ağlar ama yemezsen. Esra beni beğenmedi, yemedi diye üzülür.
Esra bir gülüş atar:
-Anne, çok komiksin çok...

Anna baba birbirine bakıp kalırken Esra Tırmanmaya başladığı damacananın tepesine çıkmıştır bile :)

8 Ocak 2013 Salı

Küçük Mutluluklar


Dün bütün gece Vali Beyimizin tatil haberi için ciğerci kedileri gibi bekledik durduk. Hazretleri sıcacık evinden ancak gece 00.01 den sonra tatil komutunu iletebildi. kendisini bu kadar cevval, bu kadar eli çabuk ve hızlı davrandığı, herkesin uyuduğu saatte haberi verdiğini ve özellikle bugün tatil yapamayacak ve küçük çocuğunu bırakacak yer bulmakta zorlanacak anneleri mağdur ettiği için tebrik ediyorum.

Neyse gelelim konumuza. Bugün salı. Benim takvimime göre Kara Salı. Zira hem ders saatim fazla hem de bahçe nöbetim var bugün. Aylardır hastalıktan kurtulamayışımın müsebbibi bu nöbet. Okulumuzda her ahval ve şeraitte nöbet yerinde olunur da. O yüzden bugünün tatil olması benim için bir kat daha değerli. Azıcık yırtmış oluyorum da nöbetten :)

Ben de sabah işlerimi bitirdim. Esra'yı doyurdum, uyuttum. Keyif yapayım dedim. Sahlebimi alıp kar manzarasına Karşı kuruldum.bundan güzel keyif olabilir mi?Küçük şeyler de gerekiyor bazen insana. Hatta insana gereken küçük şeyleri görmek için göz...

Kitap: Kitaplaşalım mı etkinliğinde eşleştiğim sevgili Dr. Vildan'a aldığım bir kitaptı. Ben de sonradan merak ettim ve kendime de aldım. Ayfer Tunç ilk defa okuyacağım. Bu arada Doktorcuğumun da bloğunun doğum günüymüş. Nice senelere inşallah...

Ayraç: Yine Kitaplaşalım mı etkinliğinden sevgili Kırmızı Evin Cadısı Gizem'in el emeği göz nuru ayracı. Kullandıkça anıyorum kendisini..

Küçük mutlulukların hep bizlerle olması dileğiyle...

7 Ocak 2013 Pazartesi

Öylesine Bir Yazı


İnsan anne olunca anlıyor mucize nedir?
En inançsız insanı bile Allah'a inandırıyor evladın varlığı.
Kendinden korkuyor insan, yapabileceklerinden ve yapamayacaklarından. Ellerinin, bileklerinin, yüreğinin gücünden korkuyor. Kendi vücudunun ürettiği sütten korkuyor. Nasıl oluyor da o sıvı bir İNSAN yaratıyor diye.
O minik ellere ilk dokunduğu an dokuz kaplan gücünde olabiliyor anne.Erkekten bir- sıfır öne geçiriyor doğum denen olay kadını. Hayata karı daha sağlam, daha özgüvenli, daha yenilmez oluyor anne çünkü.Çünkü evladı için hayatta kalmak, bir şeyler yapmak gerek.
Ölmekten korkuyor yavrum ne olacak düşüncesiyle. En cesur, en iman dolu anne bile ölümden korkuyor arkada bırakacağı kuzusu için. Kaybedecek bir şeyim yok diyemiyor hayata. Omuzlarında korkunç bir sorumluluğun keyifli yükü.
Ama nasıl keyif... Bir bakışla, bir kokuyla, bir sesle bir gülücükle tüm dertler unutulabilir mi? Unutuluyor işte.İnsan bu kadar çabuk nasıl özleyebilir, nasıl bu kadar çabuk gözleri dolar hasretten...

Anne olmayan, olamayan (erkekleri kastediyorum) kimse anneyi anlayamaz. yapabileceklerinden emin olamaz.
Vesselam.

2 Ocak 2013 Çarşamba

Hoş Gelişler Ola...

Bugün kardeşimin doğum günü.
Onunla her şeyimiz yakın yakına oldu. Dünyaya gelişimiz, okula başlamamız, nişanımız, evlenmemiz, doğumlarımız...
Hayat şartları üniversiteden sonra bizi çok fazla bir araya getiremedi. Eşinin subay olmasından mütevellit o Anadolu'da, Kıbrıs'ta gezmeye başlamışken ben de İstanbul'un boğuculuğunda hayata yetişmeye, bir şeyleri yetiştirmeye, sürekli acele etmeye çalışıyordum.
Yani demem o ki yanında olamadım bana ihtiyaç duyduğunda ya da duymadığında.İlk doğumunda Kıbrıs'taydı. Ben İstanbul'da iş başında.
Şimdi bugün kardeşimin doğum günü, yarın ise kardeşim ikinci kızını dünyaya getirecek...Ben yine yanlarında olamayacağım. Ama bu defa daha şanslıyız en azından Allah kısmet ederse iki günlük olunca kuzumuzu görebileceğiz.
İki doğumunda da yanında olamadım. İçim buruk ama sağlıklı olmaları rahatlatıyor beni. İnşallah yarın güzel haberleriyle güne başlayacağız. Ben de doğum arefesinden bu yana birtakım hediyeler verdim kendisine.Kimisini de yanımda götüreceğim. Bir de fotoğrafta gördüğünüz pastayı yaptım. Nasıl güzel olmuş mu?

Pembe keçeyi bizim semtte bulamadım. Eminönü'ne gitmeye de zamanım olmadı.Üzerini pembe tülle sarıp bağladım. En üstteki kalbin üzerinde Etamine işlediğim ismi yazıp keçeye aplike yaptım. Keçe çalışmasındaki acemiliğim çok belli olsa da en azından ince keçe bulabilmiş olmak beni mutlu etti.